Algı tasarımı, ekosistem içerisinde genel olarak çok fazla konuşulmayan veya yazıya dökülmeyen bir konu. Tasarımcılar olarak her zaman tasarım çözümleri üretmeye yönelik oluyoruz. Her zaman bir tasarıma rekabet avantajı kazandırmak, onu diğer ürünlerden daha hızlı, daha iyi performans gösteren, daha güzel görünümlü, yani kısacası daha iyi yapmak için uğraşıyoruz. Ama eğer birçok tasarımcı bu hedef ile hareket ediyorsa, neden piyasada birçok ortalama kalitede ürünlere sahibiz? Bir süre düşündükten sonra aslında fark ediyoruz ki tasarladığımız veya ürettiğimiz bir şeyin kalitesi isterse bulunduğumuz zamanın en iyi buluşu veya tasarımı olsun, diğerlerinin onu nasıl algıladığına bağlı olarak değişiyor. Böylece algı ve algı tasarımı, bir ürünün başarısının ardında yatan en önemli elemanlardan bir tanesi haline geliyor.
Çözümler Yerine Algıları Tasarlamak
Vizyonu ile otomobil satın alımı konusunda çığır açan Henry Ford’un danışmanı, yıllar önce ona neden zamanının çoğunu ayakları masasının üzerinde oturarak geçiren bir çalışana yılda 50.000 dolar ödediğini sorar. Ford ise danışmanına “Çünkü birkaç yıl önce bu adam bana 2.000.000 dolar kazandıracak bir şey ile geldi.” diye cevaplar. “Ve bu [çözüme ulaştıran] fikri bulduğunda ayakları tam olarak şu anda bulunduğu yerdeydi.“
Tasarımcılar olarak bazen unutabiliyoruz ki:
- Her şey göründüğü gibi değildir.
- Her şey ancak onlar hakkında düşüncelerimiz kadardır.
- Düşüncelerimiz, onları kıyasladığımız şeylere göre şekillenir.
- Bir şeye verilen psikolojik değer genellikle en önemlisidir.
Bir ürün tasarımında son kullanıcıların ürünü nasıl algılayacaklarını ve bu algıya nelerin etki edeceğini hesaba katmak gerekiyor. Tabii ki bazen sadece algı tasarımı sürecini düşünmek dışında gerçek bir değişime de ihtiyaç duyulabilir. Mesela 50 yıl boyunca değişmemiş ve artık eskimiş bir demiryolunun değişimi gereklidir, burada algıda bir değişiklik oluşturmak bir işe yaramayacaktır.
Burada bahsedilen, ürünlere yeniden dokunduğumuz ve günden güne yaptığımız değişiklerde geçerli. Tasarımcılar olarak biz kaydettiğimiz ilerlemeye bakarken kullanıcılar bir şekilde ya tasarımımızı amaçladığımız gibi kullanmıyor ya da tasarımımızın hak ettiği ilgiyi göstermiyor. İstediklerimize ulaşmak, kullanıcıların ürün veya hizmet tasarımını nasıl gördüğünü değiştiren bir algı tasarımı ile mümkün. Unutmamalıyız ki beyin, gözlemlediklerimizi çarpıtma ve kendi gerçekliğini oluşturma eğilimine sahiptir.
Google Arama Motoru Neden Sektörün En İyisi Olarak Algılanıyor?
Birçoğumuz neden arama motoru olarak Google’ın Yahoo, Bing veya Yandex gibi rakiplerinden daha iyi olduğunu düşünüyor? Olaya teknik açıdan bakarsak aralarında farklar bulabiliriz, ama nihayetinde rakiplerinin de bazı konularda Google’dan daha iyi yanları olduğunu, yani aslında Google’dan daha kötü olmadıklarını fark ederiz. Ama nedense hala milyonlarca insan Google kullanıp onun daha iyi ve hızlı olduğunu savunuyor. Peki bu neden?
Buradaki farklılık aslında kodlama ile değil, insanların Google arayüzünü nasıl algıladığı ile alakalı. İnsanlar bir ürün eğer yalnızca bir görevi yerine getiriyorsa, birçok görevi aynı anda yerine getiren bir ürüne kıyasla o bir işi daha iyi yaptığına inanmaya meyillidirler. Google’ın diğer tüm rakipleri bir internet portalı haline gelip hava durumu, haberler, öneriler ve diğer birçok şeyi aynı anda kullanıcıların önüne sunuyor. Aslında Google da tüm bunları sunuyor ancak diğerlerinden farkı, bu gösterdiklerini kullanıcılarına bir anda yansıtmaması. Bunun sebebi de tamamen kullanıcılarında oluşturacağı algı ile ilgili. Google her şeyi yavaş yavaş kullanıcılarına sunarak karışıklığı ortadan kaldırıyor ve daha basit bir arayüzle, daha sade, hızlı ve iyi olduğu algısını oluşturuyor.
Daha Hızlı Bir Tren Bizi Mutlu Eder Mi?
Ünlü bir tren şirketi olan Eurostar, Paris-Londra arasındaki seyahat süresini 45 dakika azaltmak için 6 milyar sterlin harcadı. Peki ya bu kadar harcamaya gerek olmadan, 1 milyarın altında bir ücret ile bu trenlerin süresini kısaltmayacak ama yolculuktan alınan keyfi artıracak yüksek hızlı bir wi-fi sistemi kurulsa ne olurdu?
Ya da harcanan paranın %10’undan daha azını harcayarak tren şirketinin içerisinde dünyanın en güzel ve yakışıklı modelleri ile çalışsanız, her yolcuya bu modeller ile birer içecek sunsanız? Bu sayede hem 5 milyarı şirketinizin kasasında tutmuş olursunuz hem de yolcularınızın trenin yolculuk süresi hakkında laf etmemesini, hatta yolculuk bittikten sonra bile biraz daha kalmak istemelerini sağlarsınız.
Belki de Tek İhtiyacınız Olan Bakış Açınızı Değiştirmektir
Bazen ihtiyacınız olan sadece olanı daha farklı bir şekilde ifade etmektir. Hayatının büyük çoğunu pazarlama alanında çalışarak geçirmiş Rory Sutherland algı tasarımı konusunda yaşadığı bir deneyime referans veriyor: Uçaktan inerken havalimanına geçişte otobüsle aktarım deneyiminden hiç hoşlanmazken, ilk defa bir pilotun, ‘iyi haber, çantalarınızı ta pasaport kontrolüne kadar elde taşımanız gerekmeyecek’ şeklinde ifade etmesi. Bu zamana kadar ona can sıkıcı gelen deneyimin algısındaki bu değişim sayesinde tercih ettiği bir şey haline gelmesinden bahsediyor. Sutherland ‘Davranışsal Ekonomi, İnovasyon ve Ötesi’ adlı konuşmasında buna benzer bir çok örnekle tercihlerimizde algının etkisine değiniyor.
Nihayetinde yenilikçi bir şey tasarlasanız bile, tasarımınız son kullanıcıda kötü bir algı oluşturursa başarısız oldunuz diyebiliriz. Ama belki de piyasada ihtiyaç duyulan şey inovasyonunuz, yeni tasarımınız veya hizmetiniz değildir. Belki de insanlar sadece yeni bir bakış açısı ve algı değişikliğine ihtiyaç duyuyordur.